Bir terapist olarak mutsuz çiftlerle ilgili pek çok hikâye duyuyorum:
- Sürekli kavga ediyoruz
- Yıllardır kendimi ona yakın hissetmiyorum
- Sürekli negatif
- En iyi halimizle ev arkadaşları gibiyiz
- Onunla yalnız zaman geçirmeye korkuyorum
- Bana hiç ilgi göstermiyor
Büyük Rus yazar Tolstoy’un sözünü bu duruma uyarlayalım:
“Tüm mutlu çiftler birbirine benzer ama mutsuz çiftlerin mutsuzluğu kendine hastır.”
Peki nedir bu mutlu çiftlerin sürekli yaptığı ve mutsuz çiftlerden ayrıldıkları noktalar? Onları farklı kılan şeyin yaptıkları olduğundan emin değilim. Belki de ilişkinizdeki mutluluk yapmamanız gerekenlerle ilgilidir. Gördüğüm birçok mutsuz çift ilişkilerini derin bir şekilde sabote eden bazı kötü alışkanlıklara sahip görünüyorlar.
1.Partnerinizin Sorunlarıyla Doktorculuk Oynamak
Sevdiğimiz biri kötü hissettiğinde yardım etmek istememiz normaldir.
- Eşimiz iş yüzünden strese girdiğinde daha sakin olmalarını isteriz.
- Önceki gün olan bir kavgadan dolayı hala kızgınlarsa unutmalarını isteriz.
- Eşimizin morali bozuksa onu neşelendirmeye ve normal haline döndürmeye çalışırız.
Fakat kritik nokta!
Onun daha iyi hissetmesini mi istiyorsunuz yoksa aslında kendinizin daha iyi hissetmesi ile mi ilgilisiniz? Çünkü, her ne kadar partnerimizin kötü hissetmesini istemesek de rahatsız edici bir gerçek var ki o kötü hissettiğinde biz de kötü hissederiz.
Kendi yaşamımdan bir örnek:
- Eşim stresliyken ben de rahatsız hissederim çünkü işler normalde olduğu gibi sorunsuz ve eğlenceli olmaz,
- Bu yüzden onu rahatlatmaya çalıştığımda asıl motivasyon aslında benim hislerimdir. Daha net ifade edecek olursam onu stresli olması sonucunda ben de stresli hissetmek istemem,
- Bu da beni, daha iyi hissetmesi için ona öğüt verme ya da ne yapması gerektiğini düşündüğümü söyleyerek onun duygularını “iyileştirme” ye çalışma tuzağına düşürür.
Peki, partnerinizin duygularıyla doktorculuk oynamanın tehlikesi nedir?
Partnerinizin duygularını “iyileştirmeye” çalıştığınızda onun hislerini geçersiz kılıyor ve kötü hissettiği için kötü hissettiriyor oluyorsunuz. Genelde yapılacak en iyi şey partnerimizin kötü hissettiğini ve bizim de bir dereceye kadar kötü hissedebileceğimizi kabullenmekle olacaktır. Fakat kendinize aynı zamanda bir şeyin kötü hissettirmesinin onun kötü olduğu anlamına gelmeyebileceğini hatırlatmanız gerekecektir. Çaresiz hissetmek zordur. Ama bazen çaresizdir. İnsanlar kötü hissederler. Ve partnerimiz kötü hissettiğinde bizim de biraz kötü hissetmemiz kaçınılmazdır. Yapacağımız en iyi şey işleri düzeltmeye çalışarak daha da zora sokmamak olacaktır.
Öğüt verme güdünüze karşı koyun, bunun yerine şefkatle dinleyin ve sabırlı olun.
“Çenenizi kapatma fırsatını asla tepmeyin.”
― Will Rogers
2. Geçmişi Silah Olarak Kullanmayın
Hepimiz partnerimizle tartışır, kavga ederiz. Bu tartışma ve kavgaların nasıl gerçekleştiği ilişkinin niteliğini belirler. Çiftlerde gördüğüm en zararlı alışkanlıklardan biri geçmişi silah olarak kullanmalarıdır. Geçmişi silah olarak kullanmak, şimdiki bir tartışmayı kazanmak için partnerinizin geçmişteki hatalarını veya yapmadıklarını tartışma konusu yapmak anlamına gelir. Buradaki esas sorun şu ki bu davranış ilişkideki güveni, özel olarak mutlu bir ilişki için önemli bir bileşen olan türde bir güveni, hatalarımızı aşabileceğimize ve onlara mahkûm olmayacağımıza güveni sarsar. Ama bunu yaptı… madem hatırlatılmasını istemiyor en başında yapmamalıydı!
Eskileri gündeme getirdiğimizde söylediklerimiz doğru olabilir, ancak neredeyse hiçbir zaman yardımcı olmaz.
Gerçekte, ilişkinizdeki eski olayları tekrar gözden geçirmekte ısrar ettiğinizde, bu genellikle kendi egonuzu güçlendirmek ve kendiniz hakkında daha iyi hissetmek ya da ilişkide emek harcamaktan kaçınmak için ucuz bir savunma mekanizmasıdır. İlişkinizin uzun vadeli sağlığını ve mutluluğunu gerçekten önemsiyorsanız, geçmişi kullanarak günümüzdeki bir tartışmayı “kazanma” dürtüsüne direnin.
“Dün geçti. Yarın henüz gelmedi. Elimizde sadece bugün var.”
– “Başlayalım” Rahibe Theresa
3. Skor Tutmak
İlişkide kolayca rekabetçi bir tutma düşebilirsiniz. Bir kez bunu yaptığınızda kaybetmeye başlamışsınızdır. Genel olarak mutlu çiftler, hayatın zorluklarına birlikte göğüs geren (ve mutlu anları da birlikte kutlayan) partner ve takım arkadaşı gibi hissederler. Çiftlerin birlikte çalışan takım arkadaşından birbirlerine karşı çalışan rakiplere dönmesi şaşırtıcı bir derecede kolaydır.
- Karşı tarafı dinlemek yerine tartışmayı kazanmaya çalışma,
- Uzlaşabileceğiniz halde bunu reddetmek ve partneriniz pes edene kadar direnme,
- Yukarda da öne sürdüğümüz gibi tartışmada öne geçmek için geçmişi kullanmak.
Bir ilişkide skor hesaplamak, kendinizi ahlaki bir otorite konumunda tutabilmeniz için diğer kişinin ne kadar yanlış yaptığının hesabını tutmak anlamına gelir.
Partnerlerden biri veya her ikisi de ilişkide skor tutma alışkanlığı edindiğinde, bu genellikle bir güvensizlik işaretidir. Kendinizi kötü hissettiğiniz için (suçlu, utanmış, korkmuş vb.), diğer kişiye hatalarını hatırlatarak ve (görünür) üstünlüğünüzü göstererek geçici olarak kendinizi iyi hissettirirsiniz. O an iyi hissettirir- egonuzu beslersiniz. Fakat uzun vadede hep doğru değildir hem de çift olarak mutluluğunuza katkısı olmaz. Takıntılı bir şekilde partnerinizin size kaç defa yanlış yaptığının hesabını tutmak yerine ona biraz nezaket göstermeyi deneyin. Bu, elbette, her şeyi kabul etmek gerektiği anlamına gelmez. Kendine güvenmek ve sağlıklı sınırları korumak önemlidir (5. maddeye bakın). Sağlıklı ilişkilerin biraz tampona ihtiyacı vardır. Hepimiz hata yaparız. Fakat, her hata yaptığımızda bize hatırlatılıyorsa ve diğerine karşı “yenik” düşüyorsak gerçek bir güvenden ve ilgiden söz edemeyiz. Skor tutma ihtiyacı hissettiğinizde bu ihtiyacınızın sebebini ve bunu daha sağlıklı bir şekilde halledip halledemeyeceğinizi düşünün.
“Gerçek öz değer rekabetçi ya da karşılaştırmacı değildir.”
–Nathaniel Branden
4.İlişkiyle İlgili Dedikodu Yapmak
İnsanlardan partnerleriyle ilgili en çok duyduğum şikayetlerden biri onları ve ilişkilerini başkalarıyla konuşmasıdır. Birkaç örnek:
- Karım sürekli kız arkadaşlarıyla sorunlarımızı konuşuyor…
- Annesine her şeyi anlatıyor, tuhaf değil mi?
- Biliyorum, kız kardeşi ama cinsel hayatımızdaki sorunları bilmek zorunda mı?
Herkesin ilişkisi ya da partneriyle ilgili paylaşılabilir olarak gördüğü bilgi farklıdır. Mesela: Neredeyse herkes iş arkadaşınızla önceki gece ne yediğinizi paylaşmakta bir sorun olmadığında hem fikirdir ama partneriniz en yakın arkadaşına korkularınız ve yetersizliklerinizle ilgili yaptığınız tartışmayı anlatırsa rahatsız olmaz mısınız? Elbette mantıklı insanlar buna katılmayacaktır. Mesele şu: “Siz ve partneriniz başkalarıyla paylaşılabilecekler konusunda anlaşamıyorsanız o zaman sorun olur.” İlişkinizle ilgili dedikodu yapmak başka insanlarla partnerinizin onaylamayacağı bir şekilde ilişkinizi konuşmak anlamına geliyor. Bunun sorun olmasının birkaç sebebi var:
- Güveni zedeler, kırgınlık yaratır ve samimiyeti öldürür. Eğer partnerimin belli bazı konularda konuşmayacağından emin değilsem bir süre sonra bunları onunla paylaşmayı bırakırım. Nihayetinde bundan nefret etmeye başlarım ve bu da aramızda ciddi samimiyet sorunlarına yol açar.
- Sağlıklı bir ilişki yürütmek için gerekli çabayı erteleme yollarından biridir. Partneriniz ya da ilişkinizle alakalı konuların dedikodusunu yaptığınızda faydalı bir şey yapıyormuşsunuz gibi hissettirir. Fakat bu 9/10 oranında bir yanılsamadır. Gerçekten de bu, ilişkinizdeki sorunlar için çabalamaktan kaçınmanın bir yoludur. Eğer mutlu ve sağlıklı bir ilişki istiyorsanız partnerinizle konuşup başkalarıyla neyi paylaşıp paylaşmayacağınız konusunda net olmanız gerekir. Eğer bu noktada anlaşamıyorsanız uzun vadede ilişkinizin ne yönde gelişeceğini görmek zordur. Gözlemlerime dayanarak hassas konuları dışarı taşırmayan çiftlerin genelde daha iyi gittiğini söyleyebilirim. Eğer paylaşmaya ihtiyacınız varsa bir terapist ya da danışmanın desteğini alarak gizliliğinizi koruyabilirsiniz. İlişkinizle ilgili başkalarıyla konuşurken çok dikkat edin. Canınızı sıkan şeylerle ilgili içinizi dökmek o anda sizi rahatlatabilir. Fakat uzun vadede ilişkinin sağlığı üzerine etkileri olumsuzdur.
“Başkalarıyla ilgili konuşurken kendimizle ilgili pek çok şey ortaya koymuş olabiliriz.”
– Kamand Kojouri
5.Uyum Sağlamak
Kırgınlık ilişkiyi öldüren en önemli sebeplerden biri olabilir fakat ilk etapta kırgınlığa sebep olan şeyi belirlemek zor olabilir. Kendi tecrübelerime göre çiftler arasındaki kırgınlığın en yaygın sebeplerinden biri akışına bırakmaktır. Uyum sağlamak? Biraz tuhaf gelebilir ama bana bir kulak verin. Bazı açılardan uyum sağlamak iyi bir şey gibi geliyor, değil mi? Arkasına yaslanmış rahat birini hayal ediyorsunuz Ya da uzlaşma konusunda iyi birini- ki sağlıklı bir ilişki için gerekli olduğunu söylemiştik. Uyum sağlamak hoş olabilse de kolayca kırgınlığa yol açıp ilişkiye zarar veren bir şeye de dönüşebilir. Sebebi aslında çok basit:
Uyumlu olma genellikle zayıf kişisel sınırların ve düşük özgüvenin işaretidir.
Mesela: Eşiniz yemekte ne istediğinizi soruyor. Siz de “Çin yemeği nasıl olur?” diyorsunuz. O, “Biliyorsun Çin yemeklerini sevmem. İtalyan yemeğine ne dersin? “diye soruyor ve sizden “ Tabi, olur” cevabını alıyor. Aslında olur demenizin sebebi uyum sağlamak. Yakınlarda bir danışanımdan duyduğum bir örnek daha: Danışanımın kocası “açık evlilik” konusunu merak ettiğini ve denemek istediğini söylüyor. Danışanım bu konuda oldukça rahatsız hissetse de onu hayal kırıklığına uğratmaktan korktuğu ve karşı çıkamadığı için kabul ediyor. Söylemeye gerek yok, bu, tabii ki de ilişkilerinde bir kırgınlığa ve çatışmaya sebep oluyor. Uyum sağlamak o anda asil ya da daha az stres yaratan bir davranış gibi gelse de daima uzun vadede kırgınlık ve çatışma yaratacak bir sebeptir. Eğer partnerinize uyum sağlama alışkanlığınızın sorunlara neden olduğundan şüpheleniyorsanız muhtemelen daha ısrarlı olmayı ve sağlıklı sınırlar koymayı öğrenmeniz gerekiyordur.
“O kadar uzun süre maskeyle geziyorsunuz ki o maskenin altında kim olduğunuzu unutuyorsunuz.”
–Alan Moore
Nick Wignall medium.com
Çeviri: Türkan DEMİR