Scroll Top

Video Oyunları Sandığınız Kadar “Vakit Kaybı” Olmayabilir

VİDEO OYUNLARI SANDIĞINIZ KADAR “VAKİT KAYBI” OLMAYABİLİR

  Oğlum varlığını keşfettiğinden beri video oyunları evimizdeki çatışmaların kaynağı oldu. Daha o çok küçükken eski eşim ve ben elektronik aletlere ayıracağı zamanı katı sınırlarla belirlemiştik: Sorumluluklarını yerine getirdikten sonra bu oyunları oynamasına izni vardı. Bu sayede elektronik aletleri oğlumuzun davranışlarını düzenlemede bir araç olarak kullanıyorduk.

  Ekranda harcadığı süre de bizi rahatsız ederdi. Ama ona da olabildiğince tolerans gösterirdik çünkü oğlumuz ancak bu tarz aktivitelerle motive oluyordu. Uzmanlar video oyunlarının ve uzun ekran sürelerinin çocuklarımızın beyinlerine zarar verdiğini söyler dururdu. Aile doktorumuz her görüşmemizde gözlerini çatar ve oğluma “günde 2 saatten fazla olmayacak, anlaştık mı?” derdi. Aynı şekilde Amerikan Pediatri Akademisi de anne-babaların ekran sürelerini sınırlandırmasında hemfikirdi. Özellikle 2 yaşından küçük çocukların herhangi bir elektronik alet kullanmamasını, 2-5 yaş arası için ise günde 1 saati geçmemesini önerirlerdi. Ancak oğlumuzun DEHB(Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu) teşhisi vardı ve sorumluluklarını yerine getirmek için gerekli olan içsel motivasyonu çok ama çok düşüktü. Açıkça söylemek gerekirse, ekran süresini bu pazarlıkta kullanmak bizim de işimize geliyordu. Eğer ekran süresi yapması gereken şeyler için onu azıcık da olsa motive ediyorsa, beyninin zarar görmesi bizi o kadar çok rahatsız etmiyordu.

   Bu sıralar ise oğlum ergenliğini pandeminin bir sonucu olarak arkadaşlarından uzak bir şekilde geçirirken günün büyük çoğunluğunu bilgisayar oyunlarına ayırıyor. Bu ilk etapta beni çok endişelendirmişti: gidecek bir yeri yok, arkadaşlarıyla görüşemiyor ve öncesinden daha fazla ekran karşısında zamanını geçiriyordu. Buna izin vererek hayatını mı mahvediyordum?

 Arkadaşlarıyla olan sohbetine kulak misafiri olurken bazen küfür kullandığını bazen de oyundaki zaferini çığlıklar eşliğinde kutladığını görüyorum. Neler yaptığını kontrol etmek için ise sık sık odasında dolaşıyorum. Bazen aynı anda hem oyun oynuyor hem de telefondan başka birisinin oyun oynayışını izliyor. 10 yaşındaki kızım da bazen bu şekilde ekran kullanabiliyor ama onunkiler daha çok sanatla ilgili uygulamalar ve onu ekrandan uzaklaştırmak çok daha kolay. Başkalarının oyun videolarını izlemesine de bir türlü aklım ermiyordu. Bu oyunun amacına ters değil miydi? Oyunu kendimiz oynamayacaksak, ona oyun diyebilir miyiz ki? Çocuklarım ancak ekrandan uzaklaştıklarında rahat bir nefes alabilir oldum: “Çok şükür sonunda gerçek dünyaya dönebildiler!.”

 

  Oğlumla fazla ekran kullanımının zararları üzerinden birçok kez tartışırdık. Her seferinde artık herkesin böyle oyunları herkesin oynadığından ve dışarıda yapılacak/oynanacak çok fazla şey olmadığını söylerdi. Hala insanlarla iyi iletişim kurabildiğini, kitap okuyabildiğini ve gerektiğinde yazı ödevlerini başarıyla yazabildiğinden bahsetmeyi de ihmal etmezdi. Tartışmanın sonunda ise eğer bilgisayar oyunları gerçekten beyne zarar veriyorsa, nasıl bu kadar becerikli birisi olabildiğini sorardı bana. Gerçekten de nasıl oluyordu bu? Buna bir cevabım yok. Haklıydı. O gerçekten de çok becerikli bir çocuktu. Yakın zamanda bilgisayar oyunlarıyla ilgili bir TED konuşması (TED: bir sunum platformu) izlerken konuşmacının birçok kaygıma değindiğini fark ettim. Bu kaygılara dair açıklamalar da oğlumun yaptığı açıklamalara benziyordu ama hepsi bilimsel olarak ve konuşmacının gerçek hayattaki deneyimleriyle desteklenmişti. Lane (konuşmacı), biz yetişkinlerin çocuklarımızı aynı bizim anne-babalarımız hatta onların da anne-babaları gibi sorgusuz sualsiz yargıladığımızdan bahsediyordu. Oyun bağımlısı çocukların anne-babalarının eleştirel değil meraklı olmasını önermişti: çocuklarımızın heveslerini paylaşarak, herhangi bir ilgi alanına vereceğimiz tepkinin aynısını “bilgisayar oyunları” için de vermemiz gerektiğini söylüyordu.

Bilgisayar Oyunlarının İyi Yanları

  

Çocuklar bilgisayar oyunlarında, özellikle de birden fazla kişiyle oynuyorlarsa aslında bir nevi sosyalleşiyorlar. Hatta bunun da ötesinde birlik olmayı, beraber strateji geliştirmeyi öğreniyorlar. Bazen çocuklarımın oyunlara dair planlar oluştururken konuştuklarını duyuyorum: hangi planı nasıl uygulayacaklar, başka bir yedek plan var mı, tekrardan hepsini göz geçirmeleri gerekecek mi vb. Ben başkalarının oyun oynama videolarına akıl sır erdiremezken Lane biz yetişkinlerin de aslında başkalarının oyunlarını izlediğimizden söz ediyordu. Aradaki tek fark bizim izlediğimiz bir spor müsabakasıyken çocuklarımız başkalarının bilgisayar oyunlarındaki performansını izliyordu. Hatta bizler izleyerek kendimizi geliştiremezken, çocuklar başkalarının oyunlarını izleyerek kendi oyun performanslarını yükseltebiliyorlar. Bu oyun videoları onlara çalışma ve başka oyuncuların tekniklerini analiz etmelerine olanak sağlıyordu.

  Bilgisayar oyunları oynamak çoğu yetişkinin zannettiğinin aksine “faydasız” bir zaman geçirme şekli değil. Milyonların harcandığı Amerikan oyun endüstrisinde 164 milyon yetişkin halen daha video oyunu oynamakta-neredeyse Amerika’nın yarısı! Bazı üniversiteler “e-sporlara”(örn. bilgisayar oyunları) burs bile vermeye başladı. Hatta Amerikan ordusunda video oyunları gibi simülasyonlar geliştirilmesi adına yeni istihdam alanları açılmaya başlandı.

  Bir başka deyişle, oyun oynarken harcanan zaman boşa gitmiyor. Eğer çocuklarımıza yabancılaşmak istemiyorsak bu yeni devrin getirdiklerine daha yakından bakmamız gerekiyor. Bireysel olarak, ben oyunlardan hiç ama hiç anlamıyorum. Çocuklarım halen daha onlarla beraber oynayayım diye bana yalvarır ve Allah biliyor ya denemedim de değil. Ama ben hem gözlerimi hem de ellerimi 82 tuşlu bir aleti kullanarak kontrol edemiyorum…Çok zor ve hiç benlik değil!

  Yine de, bilgisayar oyunları yüzünden anlaşmazlık yaşayan anne-babalar bile çocuklarıyla daha yakın bir ilişki kurmak adına bu oyunları bir araç olarak kullanabilir. Lane bu noktada oyun-bağımlısı çocuğu olan her anne-babanın aşağıdaki 3 soruyu çocuklarına sorarak iletişim kurmasını öneriyor:

-Hangi oyunları oynuyorsun?
-Neden özellikle bu oyunları oynamaktan hoşlanıyorsun?
-Bazen seni oyun oynarken izleyebilir miyim?

Birçoğumuz, anne-babamız heves ettiğimiz alanlarda küçücük de olsa bize destek olduklarında nasıl hissettiğimizi hatırlıyoruzdur. Bazıları ise bu konu hakkında üzücü anılara sahip olabilir-ilgi alanlarına anne-babalarının da ilgi göstermesini dilemiş ama hiçbir zaman bu dilekleri gerçekleşmemiş olabilir. Aslen çocuklarımız da aynı dileği dileyerek bizim ilgilendiğimizi ya da onlar gibi heveslendiğimizi görmek istiyor. Neden bu dileklerini “bilgisayar oyunları” için bir türlü gerçekleştiremiyoruz? Neden hep bu heveslerini eleştiriyoruz? Bu ilgi alanlarına yönelik merak duymak yerine neden sadece bu oyunların kötü yanlarına odaklanıyoruz? Eğer çocuklarımız bu oyunları seviyor ve değer veriyorsa, tam olarak neyi sevdiklerini anlamak için neden onlara şans vermiyoruz? Onların bu alışkanlıklarını eleştirirken fark etmeden onları küçük ve değersiz hissettiriyor olabiliriz. Ve belki de artık bunu bırakmanın zamanı gelmiştir..

  Çocuklarımdan oyunlarını anlatmalarını istediğim zaman özellikle oğlum çok coşkulu bir şekilde oyun deneyimlerini paylaşıyor. Hatta bazen anlatacağı şeyler o kadar uzun oluyor ki oyun arkadaşları onu beklerken bile bana anlatmaya devam ediyor. Örneğin en çok “Sky Block” oyununu anlatırken heyecanlanıyor. Oyunda, değerli eşyaları “Pazar” dedikleri bir yerde takas ediyorlar ve bunun üzerinden daha başka nasıl para kazanabileceklerine dair kafa yoruyorlar. Aslında oğlum fark etmeden makroekonomi öğreniyor, hem de bir video oyunu üzerinden!

 

   Uzun lafın kısası, artık ekran süreleri hakkında o kadar da çok endişelenmiyorum. Tabii hala bazı saat sınırlamalarımız var. Koltuklarından kalkıp biraz hareket ettiklerinden, bizimle vakit geçirip sorumluluklarını yerine getirdiklerinden emin oluyorum. Ama bir oyuna verdikleri çığlık tepkilerini ya da aralarında geçen konuşmalardan rahatsız olmuyorum-çünkü biliyorum ki sadece arkadaşlarıyla oyun oynuyorlar. Tabii ki bu oyun oynama stili benim çocukluğumdaki tanıma pek uymuyor ama bu farklılığın onların oyunlarını değersiz kılmadığı kesin!

Kristen Mae    

Nas ÇAY     

Benzer gönderiler

bir yorum bırakın

Yorum yapmak için giriş yapmış olmanız gerekir.