Scroll Top

MUTLU OLMAYA ÇALIŞMAK YERİNE BU 5 ŞEYE ODAKLANIN

face-expressions-illustrations-emotions-feelings_53876-125619

MUTLU OLMAYA ÇALIŞMAK YERİNE BU 5 ŞEYE ODAKLANIN

Bir psikoloji profesörü son kitabından (Acı Çekmenin Keyfi ve Anlam Arayışı) önemli noktaları bizimle paylaşıyor. Paul Bloom Toronto Üniversitesi’nde psikoloji profesörü aynı zamanda Yale Üniversitesi’nde de onursal profesör. Altı kitabı ve The Guardian, Nature, Science, the New Yorker, The Atlantic’te yazıları var.

1. YAŞAMAK İÇİN SEBEBİ OLANLAR HER ŞEYE GÖĞÜS GEREBİLİRLER

Pek çok kişi insanların hedonist olduğunu söyleyecektir. İyi vakit geçirmek isteriz; haz peşine düşer, acıdan kaçarız. Bazen acı çekmeyi seçeriz ama bu görüşe göre bunu istediğimizi elde etmek için yaparız. Eğlenmek için ihtiyacımız olan parayı kazanmak için işe gideriz. Markete yiyecek almak için gideriz. Günün sonunda tek istediğimiz hazzı elde etmektir.

Fakat bunun doğru olduğunu düşünmüyorum. Umarım kitabım size motivasyonel çoğulculuk adını verdiğimiz bir alternatif sunar. İsim sevimsiz gelebilir ama ana fikir şu ki biz pek çok şey isteriz. “İnsanı en motive eden şey nedir? “Sorusuna tek kelimelik cevaplar vermekten kaçınmalıyız. Ekonomist Tyler Cowen bunu çok iyi özetliyor: İnsan hayatının amacı tek bir maddeye indirgenemez. Olay ne yalnızca güzelliktir ne de adalet ya da mutluluk. Çoğulcu teoriler daha mantıklıdır; insan refahı, adalet, güzellik, sanatsal değerler dahil olmak üzere çeşitli değerleri dikkate almak, insan başarısının sanatsal zirveleri, çok farklı ve hatta bazen zıt mutluluk türleri. Hayat karmaşık. Şimdi, hazza bir alternatif anlamdır. Anlam için çabalamak, iyi vakit geçirmek, eğlenmek, mutlu olmak kadar önemlidir. Kitabımda bunun için birçok bilimsel veri sunuyorum, ancak bu eski bir fikir, bu yüzden Victor Frankl’ın yazılarından, özellikle de İnsanın Anlam Arayışı adlı kitabından yararlanıyorum.

Avusturya’da psikiyatrist olan Frankl, 1930’larda önce Auschwitz’de, ardından Dachau’da Nazi toplama kamplarına gönderildi. Kamplarda bile çalışmalarına devam etti. Araştırma konusu depresyon ve intihardı ve mahkûm arkadaşlarını inceledi, olumlu bir tutum sergileyenleri buna dayanamayan ve tüm motivasyonunu kaybeden, genellikle kendilerini öldürenlerden neyin ayırt ettiğini merak etti. Cevabın anlam olduğu sonucuna vardı. Hayatta kalma şansı en yüksek olanlar, hayatlarının daha üst bir amacı, hedefleri veya ilişkisi, yani yaşamak için bir nedeni olan kişilerdi. Frankl, Nietzsche’den alıntı yapmaktan hoşlanırdı, “Yaşamak için bir nedeni olan, neredeyse her şeye dayanabilir”, insan motivasyonunun karmaşıklığının ve zenginliğinin güzel bir örneği.

 

2.ACI HAZZI ARTTIRABİLİR

Bu kitaba konuya ilgim olduğu için başladım. Normalde acıdan, kaygıdan, stresten ve rahatsızlıktan kaçınırız ama bazen de onu ararız. Olumsuz bir deneyiminizi düşünün. Belki sizi ağlatan, çığlık attıran ya da dehşete düşüren filmlere gidiyorsunuzdur. Hüzünlü şarkılar dinliyor olabilirsiniz. Yaralarınızı kaşıyor, bol acılı yiyecekler tüketiyor, kendinizi hamam veya saunalara atıyor olabilirsiniz. Belki dağlara tırmanıyor, maraton koşuyor, ringlerde suratınıza yumruk yemeye karar veriyorsunuzdur. Bu tatsız deneyimleri neden araştırasınız ki? Bunun bir nedeni Paul Rosin’in iyi huylu mazoşizm dediği şeydir. Bazen acı kendinizden kaçmanıza yardımcı olabilir. Keskin bir acı sarsıntısı sizi günlük endişelerinizden uzaklaştırabilir. Bazen başkalarına ne kadar sert olduğumuzu göstermek için acı ararız. Bazen acı bir akış ve ustalık kaynağıdır. C. S. Lewis, yemeğiniz olmadığı için yemek yemiyorsanız, bunun hakkında söylenecek pek iyi bir şey olmadığını, ancak oruç tuttuğunuz için yemek yemiyorsanız, bunun bir kontrol ve ustalık gösterisi olabileceğine dikkat çekiyor.

İyi huylu mazoşizm için en basit açıklama acı ve zevkin iç içe olduğudur. Sinirbilimciler size beynin bir farklılık makinesi olduğunu ve deneyimin zıtlık kavramıyla anlaşıldığını söyleyeceklerdir. Kumarla ilgili araştırmalarda 10 dolar kaybetmenin kötü olduğunu ama eğer 50 dolar kaybedeceğinizi düşündüyseniz çok da kötü hissettirmediğini ortaya koyar. Hatta olumlu bile denebilir.

Bu zıtlık duygusunu haz elde etmek için kullanırız. Bir tecrübenin hazzından en üst derecede faydalanmak için öncesinde acı çekme arayışında oluruz. Sıcak bir banyonun verdiği rahatsızlık serin yere geçtiğinizde duyduğunuz keyfi arttıran bir etmen olabilir. Acılı bir yemek arkasından soğuk bir bira gelecekse keyifli olabilir. Bu, niye acıyı seçtiğimizi açıklayan zıtlık teorisidir. Eskiden babamın anlattığı hikâyeye benziyor. Kafasını duvara vuran bir adam varmış. Neden diye sorulduğunda, “Durduğumda çok iyi hissediyorum” demiş.

3.AĞRI BİZE ANLAM VEREBİLİR.

Genç erkekler bazen savaşa gitmeyi seçerler ve sakatlanmayı veya öldürülmeyi istemeseler de meydan okumayı, korkuyu ve mücadeleyi yaşamayı umarlar. Bazılarımız çocuk sahibi olmayı seçiyor. Genellikle ne kadar zor olacağına dair bir fikrimiz vardır, ancak seçimlerimizden nadiren pişman oluruz. Daha genel bakarsak, hayatımızın en merkezinde yer alan projeler acı çekmeyi ve fedakarlığı içerir. Kolay olsaydı ne anlamı kalırdı?

Acı ve anlam arasında bağlantı kuran beş gerçek var. Birincisi, hayatlarının anlamlı olduğunu söyleyen kişiler, hayatlarının mutlu olduğunu söyleyenlere göre daha fazla kaygı, endişe ve mücadele bildirme eğilimindedir. İkincisi, vatandaşları en çok anlam ifade eden -yani en anlamlı hayatları yaşadıklarını söyleyen- ülkeler, hayatın nispeten zor olduğu ülkeler olma eğilimindedir ve bu, müreffeh ve güvenli olma eğilimindeki en mutlu ülkelerden farklıdır. Üçüncüsü, insanların en anlamlı olduğunu söylediği işler, örneğin tıp doktoru veya din adamı olmak gibi, genellikle diğer insanların acılarıyla uğraşmayı içerir. Dördüncüsü, hayatımızın en anlamlı deneyimlerini tanımlamamız istendiğinde, uç noktalar hakkında düşünmeye eğilimliyiz; buna çok hoş olaylar, ama aynı zamanda çok acı verici olaylar da dahildir. Son olarak -ve bence en önemlisi- genellikle bizi test edeceğini bildiğimiz uğraşları seçeriz, maratona hazırlanmaktan çocuk yetiştirmeye kadar her şeyi, çünkü içgüdüsel olarak biliyoruz ki, bu arayışlar önemlidir. Romancı Julian Barnes’ın dediği gibi, “Değeri kadar acıtıyor.”

4.ÇABA HAYATA TAT KATAR

Psikologlar çaba paradoksu hakkında konuşmayı severler. Normalde çabayı azaltmaya çalışırız ve işleri kendimiz için kolaylaştırmaya çalışırız. Ama bazen çaba, işleri daha iyi hale getiren gizli sostur. Psikolojideki klasik bulgulardan biridir: bir şeye ne kadar çok çaba harcarsanız, ona o kadar değer verirsiniz. Bu, Benjamin Franklin’in bir rakibi nasıl arkadaşa dönüştüreceğinize dair klasik tavsiyesinin mantığıdır: Ondan size bir iyilik yapmasını isteyin. Size yardım etmek için çalıştıktan sonra, sizi daha çok sevecekler. Veya Mark Twain’in Tom Sawyer’ın çitini ne zaman boyamak zorunda kaldığına dair hikayesini ele alalım. Tom ‘un arkadaşları geldiğinde, görevden memnunmuş gibi yapar ve kısa süre sonra arkadaşları, çit üzerinde çalışma ayrıcalığı için ona ödeme yapar. Twain’in dediği gibi, “Tom Sawyer, insan eyleminin büyük bir yasasını keşfetmişti, yani bir erkeğin ya da bir çocuğun bir şeye imrenmesi için, yalnızca o şeyi elde etmeyi zorlaştırmanın gerekli olduğudur.” Evet, bunlar anekdotlar ve hikayeler, ama laboratuvar sonuçları da bunu destekliyor.

Michael Norton ve Harvard Business School’daki meslektaşları, insanların yaratılmasına yardım ettikleri nesneleri tercih ettiklerini buldukları bir dizi deney yaptılar. Buna özellikle bağlandılar ve ne kadar çok çalışırlarsa o kadar iyiydi. Buna IKEA etkisi diyorlar. İKEA bildiğiniz gibi insanların kendi mobilyalarını bir araya getirip daha çok değer verdikleri büyük bir mağaza.

Çabanın verdiği zevkle ilgili bir diğer nokta da Mihaly Csikszentmihayli tarafından akış olarak adlandırılıyor. Mükemmel hayatın kanepede yayılıp Netflix izlemek olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat Csikszentmihayli insanların bir aktiviteye yoğunlaştıklarında inanılmaz derecede haz, tatmin ve zenginlik hissettiklerini keşfetti. Zaman akarken akışta olduğunuzu fark etmezsiniz. Yemek yemeyi, randevularınızı unutursunuz. Fakat bunun olması için aktivitenin bazı tatlı noktalarının olması gerekir. Eğer çok kolay olursa sıkılırsınız. Çok zor olursa gerilirsiniz. Ama büyük atletlerin, müzisyen ve yazarların ve bazen de bizlerin hissettiği gibi bir akış gücü insan tatminindeki çabanın merkezini bize çok iyi gösterir.

5.MUTLU OLMAYA ÇALIŞMAYIN

Bunun iki nedeni var. Birincisi, kendi kendini yenilgiye uğratmasıdır; çok çabalayarak mutlu olmayı mahvedebilirsin. İnsanların mutluluğun peşinden koşmak için ne kadar motive olduklarına bakan araştırmalar var. İnsanlara, “‘Mutlu hissetmek benim için son derece önemli’ veya ‘Belirli bir anda ne kadar mutlu olduğum hayatın nasıl olduğu hakkında çok şey söylüyor’ ifadelerine ne ölçüde katılıyorsunuz?” gibi sorular sorabilirler. Görünüşe göre bu düşüncelere sahip insanların depresyonda ve yalnız olma ihtimalleri daha fazla. Bunun birkaç nedeni var. Kendileri için gerçekçi olmayan yüksek beklentiler belirleyerek, mutluluğun peşinden koşan insanlar kendilerini başarısızlığa hazırlar- ya da belki de bilinçli mutluluk arayışı sizi mutlu eder ve bu mutlu olmanızı engeller. Öpüşmede ne kadar iyi olduğunu düşünmenin muhtemelen iyi bir öpüşen olmanın önüne geçmesi gibi.

Meselenin ikinci noktası şudur ki bizi neyin mutlu ettiği sorulduğunda genelde yanılırız. Dışsal hedefleri kovalamak – iyi görünmek veya para kazanmak gibi- bizi daha az mutlu ve tatmin eder ve bu hedeflerle depresyon, kaygı ve ruhsal rahatsızlıklar arasında bağ vardır. Paradoksal bir şekilde eğer hayatınız sizi tatmin etsin istiyorsanız, haz, keyif ve anlamı deneyimlemek istiyorsanız bunları elde etmek için daha az uğraşmanız gerekebilir.

Çeviri: Türkan DEMİR     

Benzer gönderiler

bir yorum bırakın

Yorum yapmak için giriş yapmış olmanız gerekir.